yazarken üretmek, üretirken yazmak

bazı yaptığımız şeylerin neden sınırı oluyor?

Dediler ki bugün, “mühendislik okuduktan sonra başka bir iş yapan kişileri, mühendislik pozisyonlarına almıyorlar. çünkü o kişiler okulda öğrendikleri zaten küçük mühendislik kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. Hamlamış, paslanmış, tamamen işten uzaklaşmışlardır. O insanlardan bir daha mühendis olmaz”.

Bu bakış açısına göre, mühendislik kaybedilebilecek bir yeti. Kaybedildi mi bir daha geri dönüşü zor.

Burada büyük bir doğruluk payı var. Mühendislik, bir bakıma spor yapmak gibi. Profesyonel spor yapan bir kişi, sporu bir süreliğine bıraktığında, geri dönüşü zor olur. Birkaç yıl bırakıp geri dönmesi ve aynı seviyede spor yapabilmesi çok zordur.

Bunun sebebi, yapılan pratiğin gerektirdiği ve ancak her gün kullanıldığında ayakta tutulabilen—ancak öyle hayatta kalan—kabiliyetlerin var olmasıdır.

Mühendislik de sorun çözmekle ilgili (hep böyle demiyorlar mı zaten?), ama aynı zamanda belirli bir bilgi dağarcığına sahip olmakla ile ilgili. Herhangi bir sorun çözme gerektiren iş yapmak, mühendislik kabiliyetlerini ayakta tutmaz. Belirli bir teknoloji ile çalışıyor olmanız, ve sürekli bunu aktif (yoğun) olarak yapıyor olmanız gerekir ki, mühendislik şirketleri sizi işe almayı düşünsün.

En azından ben böyle anlıyorum…

Bunun elbette bir doğruluk payı var, ama aşırı can sıkıcı.

“Ben” ve “çalışmak istediğim konu” arasına giren bir duvar var, ve o duvarı aşmak için şirket sahiplerine gösteri yapmam gerekiyor. Neden istediğimi çalışamıyorum gönlümce?

Sistemlerimiz var, aktif yapılarımız var. Mesela bazı işler sadece bazı ortamlarda yapılır. Siz parçacık fiziği çalışmak istiyorsanız, bir parçacık çarpıştırıcısına erişiminiz olması gerekir. Bunun için de kendinizi kanıtlamanız gerekir. Bu işin içine dahil olup, gerçekten faydalı bir üretim yapabilmek neden bu kadar zor? Deli saçması olmayan, boş bilgi, Facebook safsatası olmayan bir parçacık fiziği yazısı yazmak, araştırması yapmak, herhangi bir şekilde bu alanda kendimizi tatmin edecek ve dünyamıza katkısı olabilecek elle tutulur herhangi bir yanı olan üretim yapmak için, neden bu kadar zorlanıyoruz?

Elinde diploma olmadan, herhangi bir deneyimi olmadan bir işi yapmaya, o işi anlatmaya kolları sıvayan çok insan var. Bu insanların üretimleri genelde yararlı olduğundan çok zararlı oluyor.

Bu duruma düşmeden, ama yine de özgürce, “senden olmaz”, demelere takılmadan, nasıl yapabiliriz bir şeyleri?

Belki de kendimize izin vererek. Çalışalım o konuları, bakalım nereye varıyoruz… Küçük küçük. “Bütün dünyanın ağzını açık bırakmak, kendimizi kanıtlamak, küçücük ömrümüzde elle tutulur bir şey yapmak”… Bunları düşünmeden, bakalım o işi istediğimiz gibi yapalım. Ne elde ediyoruz? Hiçbir şey mi? Belki de eskiden, hiçbir şey elde etmek o kadar sorun değildi. Belki de bir zamanlar çok da bir şey başaramadan, sırf düşünmenin, üretmenin, o kadar da büyük bir kayıp olarak görülmediği zamanlar vardı?

Evrene hayran kalmak…

Antik Yunan gözümde canlanıyor. O yukarı bakıp, bir şeyleri düşünüp, çizip yazan, o antin kuntin yazıları günümüze ulaşmış mitik insanlar… Bu benim konuyu romantize edişim. Romantize edişleri kafamdan def etmeye çalıştım uzun süre. Dedim ki, “yıllarca romantize ettin, bunlar sadece fanteziymiş, gerçek dünya böyle değil“. Kendime kızdım çok, “bilim insanlarını, bilimi böyle bir şey gibi hayal ettin, ve böyle değildi, kurdukların hayalden ibaret olduğu için, ve gerçekler hayallerine hiçbir şekilde benzemediği için, şimdi yaptığın işten memnun olamıyorsun, acı çekiyorsun, çünkü sen kendini kandırdın. Artık hayal yok. Uzakta, antik bir uygarlıkta, gökyüzüne bakıp hayal kuran, hayran kalan insanlar yok. Onlar hiç olmadı. Vardıysalar bile, o zamanlar bilgi ve teknik o kadar basitti ki, kendilerince bir şeylerle oyalandılar. Gereksiz bir şeydi. Şimdi öyle bir şey olamaz“.

Bunu kendime çok söyledim, ve artık söylemiyorum.

Bi bakalım o güzel yıldızlara. O güzel haritalara.

Loeb Klasikler Kütüphanesi‘ni okuyalım.

Bak bakalım salak Pisagor neler yazmış… Arşimet diye birisi gerçekten var mıymış? O basit kafalarında, o antik dandikliklerinde neler yazmışlar?

Ve karşına ne çıkıyorsa,
sosyoloji, felsefe, bilim.
Okuyabilirsin.

let your mind wander, ponder, wonder, piddle with things“.
izin verin aklınız gezsin, tefekküre dalsın (derin derin düşünsün), hayran olsun, küçük şeylerle uğraşsın.

the ultimate mystic beauty of existence itself

Published by giiray

Writing for G&C Bards, a project that collects and connects stories and those who tell them.

Leave a comment