Kaf ق Kef ك ‘i keşfedişim

Türkçe’de iki farklı ‘k’ sesi olduğunu biliyor muydunuz?

Bu aralar Osmanlıca çalışıyorum. Kendisi Eski Türk edebiyatı alanında doktora yapan ve bu işleri bilen arkadaşım Yeşim Y., kaf ve kef’in arasındaki farkı anlayamadığım için bana küçük bir ders verdi. Tamamen gayrıresmi ve şahsımın yararı için yapılmış kişisel bir anlatı olup, akademik doğruluk gözetilmemektedir. Sadece bana yardım etmek için küçük bir şeyler anlattı kendileri, sağolsunlar.

Ama tabii öylesine anlatıyorum diyip de geçmemiş, sayfalarca not aldıracak şekilde anlatmış da anlatmış. Ses kayıtları üzerinden anlattığı için kaf ve kef arasındaki farkı, temsil ettikleri sesleri çok daha iyi anlayabilmiş oldum. Aşağıda göreceğiniz notlar, onun ses kayıtlarını dinlerken kendim aldığım notlardır.

İlk bölümden başlayarak yazılanlar, arkadaşımın bana anlattıkları. Aklımda kaldığınca yazıya geçirmeye çalıştım. Anlatıya destek olabileceğini düşündüğüm kendi fikir ve eklentileri de Yeşim’in anlatısını keserek aralara bölümler açarak yazdım. Bazen de parantez içlerine yazdım. Parantez içlerine yazılanların hepsi benim yorumlarımdır.

Anlatıma doğrudan katkısı olacağını düşünmediğim fakat yine de eklemek istediğim notları da dipnot olarak yazının sonuna ekledim. Dipnotlarımda çalışmak için kullandığım Osmanlıca ders kitabımdan sayfalar ve internetten bulduğum bazı örnekleri görebilirsiniz.

Yeşim gerçekten kaf ve kef’ten başlayıp, Türk dillerinin ana seslerine ve Türk dillerinin yapısına kadar birçok şeyi barındıran kapsamlı bir ders vermiş. Bu harflerin Osmanlıca’da niye böyle kullanıldığını anlatmak için öncelikle Türkçe ve Arapça’nın farklı seslerinden bahsetmiş, sonra Türkçe’nin asli seslerine ve eski yazımlarına geçmiş.

En sonunda da kelimelerin Arapça’da nasıl telaffuz edildiğini, asli dillerindeki hallerinin nasıl olduğunu, arkadaşının sağladığı ses kayıtlarını kullanarak anlatmış. Buradan zamanını ayırıp sesini kaydeden arkadaşına da teşekkürlerimi iletiyorum.

Sizin de ilginizi çeker, güzel bir okuma olur diyerekten bu notları internete koyuyorum. Herkese bir şeyler öğretmesi dileğiyle…

Kaf (ق) ve Kef (ك)’in Farkı

Arapça’da kaf ve kef harfleri, z ve a kadar farklı. Bunlar Arapça’nın asli sesleri/harfleri.

Türkçe, Arapça’dan çokça alıntılayan bir dil olduğu için… (bunları adapte edebilmek için kullanılan bir sistem kurulmuş.)

Türkçe’de k için kullandığımız tek bir harf var. Fakat aslında çıkardığımız iki farklı ses var. Kullandığımız alfabede bu iki sesi tek bir harf karşılıyor.

Türkçe’de Arapça’dan alınan kelimeleri karşılırken bir eksiklik, zorluk olduğu gibi, Arap alfabesi de Türkçe’deki sesleri karşılamakta zorlanabiliyor. Aynı şey Farsça için de geçerli. (Mesela Arapça’da bulunmayan ama Türkçe’de bulunan nazal “n”, veya Farsça’daki “j” gibi).

Bu k’lerin fark ettiği birçok kelime ve kullanış var. Benim farkını anlamayıp da takıldığım kelimeler “ağaçlık” ve “kömür”dü. Arasındaki farkı anlatması, Arapça’dan gelen farklar olduğu için daha zor olacağı kelimeler var. Bu ikisine örnek olarak:

  • Daha ileri seviye bir fark: muhakkak ve kilit’teki kaf ve kef farkı.
  • Daha temel bir fark: ağaçlık ve kömürlük

Bu arada, bunların arasındaki farkı duyumsamadığımla ilgili espri yapmamıştım 🙂 Tek başıma yazıyı çalışırken, biz kendi dilimizde bu farkı hiç gözetmediğimiz için, yazıda bunların farklı yazılmasına gerçekten anlam veremedim. Yeşim anlatınca hemen anladım tabii. Ondan öğrendiklerimi sonra kız arkadaşıma anlattım. Konuya tamamen yabancı olduğu için k’nin farklı seslendirmeleri olduğunu anlaması birkaç dakika sürdü, çünkü ilk önce ağaçlık ve kömürlük örneğini anlatmam gerekti.

Şimdi Yeşim, farklı seslendirmeleri anlatmaya geçiyor:

  • “Ağaçlık”ın ‘k’si:
    • Ağzının arkasındasın, kalın bir ‘k’
  • “Kömürlük”ün ‘k’si:
    • Ağzının önündesin, ince bir ‘k’

Kalın sesletimli ‘k’ örnekleri:

  • k-apı, k-uş, k-onmak

İnce sesletimli ‘k’ örnekleri:

  • k-itap, k-ilit, k-üçük, k-ibar

İnce sesletimlileri ağzını yaygın açarak yapıyorsun. Kalın sesletimlileri yaparken daha düz bir pozisyonda sesi çıkartıyorsun.

Sesletime göre yanlış olacak kelimelere örnek:

  • “kütüphane” derken ‘k’yi kalın söyleyemiyorsun, “küçük” derkenki gibi söylemek gerekiyor. “kapı” derkenki gibi söyleyemiyorsun.
  • bazı insanlar “kağat” der, bu niye yanlış, çünkü ince sesletimli olması gerekiyor, “kağıt” denmesi gerekiyor (“-kı” değil “-ki” diye sesletmesi gerekiyor).

Türkçe’deki ince sesletimli “-ki” ile telaffuz edilen kelimeleri bu sebeple “ك” (-kef) ile, kalın sesletimli, “-kı” ile telaffuz edilen kelimeleri de “ق” (-kaf) ile yazıyoruz.

Dikkat ederseniz -kef kelimesi (?) de ince ‘k’ ile söyleniyor, -kaf da kalın ‘k’ ile. Biz kendi dilimizdeki ‘ki’ ve ‘kı’ seslerini bu harflerle karşıladığımız için biz o harflere kef ve kaf diyoruz.

(Biz bu harfleri hem Türkçe hem Arapça kelimeleri karşılarken kullanıyoruz.)

Türkçe bir kelime olan, aslı Öztürkçe “kiçi” olan “küçük” kelimesi Arap alfabesinin ك harfi ile karşılanıyor, yazılıyor. Arapça’dan alınmış “muhakkak” gibi bir kelime de ق (kaf) ile, “kitab” veya “mektub” gibi bir kelime de ك (kef) ile yazılıyor.

Bu yüzden Osmanlıca yazarken bizim -ki veya -kı diye seslettiğimiz sesleri, kelimeleri telaffuz ederken duyduğun şekliyle, ق ve ك kullanarak yazabilirsin. Bu harflerin arasındaki farkı bilince, kelimeyi söylerken duyduğun sese göre kullanırsın.

Fakat bu seslendirmeler ve kullanımlar aslında sadece bizim dilimize ait! Arapça’da bu harflerin sesletilmesi ‘kaf’ ve ‘kef’ gibi değil. Bunlar, o harfler için bizim kullandığımız karşılıklar. Kendi seslerimizi ve Arapça kelimelerin seslerini kendi duyduğumuz şekilde, bu harfleri kullanarak yazıyoruz. Onlarda bu harflerin söyleniş ve kullanılışları bambaşka.

Böyle bir durumun ortaya çıkmasının sebebi, Osmanlı Türkçesinin, Türkçe gramer üstüne Arapça ve Farsça kelimelerin oturtulduğu bir dil olması (dil’den ziyade yapı denebilir, Türkçe’nin bir evresi (Köktürk dönemi, Uygur dönemi, Karahan, Harezmi… Osmanlı Türkçesi)).

Başka dillerden alıntıladığımız sesleri karşılamamıza örnek:

  • “critic (veya critique)” kelimesini alıp “kritik” diye karşılamışız. Karşılarken aslı gibi kiritik dememişiz bunun yerine kıritik demişiz, sesi değiştirmişiz!1

Aynı şekilde Arapça’dan alıntıladığımız kelime ve sesleri de kendimiz yorumlamışız. Mesela ‘peltek s’ dediğimiz bir harf var Osmanlı alfabesinde. Bunu ‘peltek’ diye yorumlayan biziz. Bu harf (ث) aslında Arapça’nın kendine has özgün bir ses ve harfi. Bizim dilimizde bu ses bulunmadığı için, onu peltek bir s’ye benzeten bizleriz.2

Aynı şekilde gayın dediğimiz غ harfi var, ve bu harfi kullanarak karşıladığımız gı sesi var. Kaf ve kef ile aynı mevzu. Şimdi alfabemizde tek bir g harfi var ama aslında iki farklı g sesimiz var. Gı ve ge. (Bununla beraber, tamamen apayrı bir durum olarak, Arap alfabesinde غ ile karşılanan ses bizim g’mizden tamamen farklı, bizim ‘hırıltılı g’ dediğimiz bir ses.)

Mesela muhakkak diyen bir tek biz varız. (Yani Arapça’da muhakkak, Türkçe’deki muhakkak’tan farklı telaffuz ediliyor ve bunu bizim söylediğimiz gibi söyleyen bizleriz.) Arapça’dan değiştirmeden alıntıladığımız kelimeleri bile Türkçe söylenişleriyle telaffuz ediyoruz.

Herkes kelimeleri kendi gırtlak yapısına göre söylüyor. Bu, Arapça dışında alıntıladığımız diğer diller için de geçerli. Mesela obsesyon diyoruz ama (Fransızca aslı belki Obsesiğyoon falan gibi söyleniyordur). (Ben de bir örnek vereyim, mesela Röbdöşambır diyoruz ama Fransızca söyleseydik o ilk R’nin gırtlaktan çıkan bir R olması gerekirdi. Buna tabii ki dilimiz (veya gırtlağımız) dönmüyor, bu yüzden “robe de chambre” yazmıyoruz, RÖPTEŞAMBIR yazıyoruz halen.3)

Öztürkçe’de de kalın ve ince k arasındaki fark mevcut. Mesela Öztürkçe “küçük” ve Eski Türkçe’den beri dilimizde olan “kilit” kelimesi. Peki biz şimdiki yazımımızda neden bu farkı gözetmiyoruz? Çünkü bizim de şuan kullandığımız alfabe, Latin alfabesi!

En eski Türkçe alfabelerinde, Köktürk gibi, Uygur gibi, onların kendi alfabelerinde bu sesleri karşılayan farklı harfler bulunmalı (diyor Yeşim).

Yaklaşık 20 yıldır Türkiye’de yaşayan Amerikalı bir İngilizce öğretmenim, zamanında Türkçe öğrenmeye çalışırken, Türkçe ders kitaplarında harflerin farklı okunuşları üzerine yazılmış hiçbir bilgi bulamadığını, kitapların çoğunlukla “Türkçe yazıldığı gibi okunur” diyerek bu kısmı tamamen atladığını veya varlığını görmezden geldiğini söylemişti.

K’lerin farklı seslendirilip, eskiden farklı yazılıyorken şimdi tek bir harfle yazılıyor olduğunu öğrenince de aklıma öğretmenimin dedikleri geldi. Belki de eskisi gibi yazıyor olsaydık, dilimiz yazıldığı gibi okunmaya bir adım daha yaklaşmış olurdu?

Bu arada, kalın ve ince k’lerin arasındaki farkı gözeten ve latin alfabesiyle yazılan çağdaş bir Türk dili olarak Azerbaycanca aklıma geldi.

Mesela kadın kelimesi Azerbaycanca’da QADIN olarak yazılıyor.4

Diğer örnekler:

  • yarpaq5, qeyrət (gayret)6, qaval7 (kalın)
  • kəlam8, küçük9, kübar (kibar)10 (ince)

Başka bir örnek: ızdırap. Biz bu kelimeyi ‘z’ ile söylüyoruz ama Arapça aslı farklı. Onlarda bu kelime ‘z’ ile söylenmiyor ama biz, onların söylediği sesi ‘z’ye benzettiğimiz için z ile söylüyor, yazıyoruz.

(Yeşim, tam az önceki notumu duymuş gibi, diyor ki) Türkçe okunduğu gibi yazılan bir dildir diyoruz ya, aslında öyle olmadığı noktalar var. Mesela istikamet demiyoruz, istikaaamet diyoruz. Oradaki a’nın, “kapı”daki a’dan bir farkı var.

(Gayın mevzusuna geri dönüyoruz), Aslında onların (ğhı diye yazıya dökebileceğim, hırıltılı g denen) “غ” seslerine biz gı diyoruz, gayın diyoruz, ama aslında o gayın’ın g’si mi? Değil. Onların ğhı dediği yerde biz g diyoruz.

Son olarak Yeşim’in arkadaşı Hâger, bu seslerin ve kelimelerin hepsinin Arapça karşılıklarını göndermiş. Arapça’da kalem’in, muhakkak’ın k’lerinin bambaşka olduğunu duyabiliyorsunuz. O kadar sert ve gırtlaktan ki. Bizim k dediğimizle gerçekten bambaşka.

Arapça Kaf (ق) ve Kef (ك) örnekleri:

İki farklı ‘s’ sesi olan Sin (س) ve Sad (ص). Aynı kef ve kaf’ta olduğu gibi, ‘sin’ ince, ‘sad’ kalın.

Arapça Sin (س) ve Sad (ص) örnekleri:

Son olarak, Gayın dediğimiz hırıltılı h için yani “غ” için bir örnek, istiğfar.

Arapça Gayın (غ) örneği:

Evet, Yeşim’in dersi burada bitti. Kalan, dipnotlar da benim bıraktığım birkaç örnek.

Okuduğunuz için teşekkür eder, iyi günler dilerim!


  1. Bu arada, ben kritik örneğini çok sevdim.
    ‘kritik’i ben herhalde şöyle yazardım:


    Kaf ve kef anlatımının Osmanlıca’ya dair birçok şeyi daha iyi anlayabilmeme yardımcı olduğunu düşünüyorum. Mesela artık ortadaki seslerin nasıl okunacağı konusunda kafamdaki bazı şeyler daha iyi oturdu. “kritik” kelimesini kalın ‘k’ ile söyleyeceğimizi bildiğim için direkt kaf ile yazmaya başlıyorum ve r’ye geçiyorum. Latin alfabesinde yazılmasa da, k ve r arasındaki sesin ‘ı’ olduğunu, daha doğrusu baştaki ‘k’nin kalın sesletildiğini, kef yerine kaf kullanarak belli edebilmiş oluyorum.

    Sonra ‘i’yi belirtmek istedim, çünkü kitabımda “kelime içinde e vokali hariç bütün vokaller yazılır” diye bir kural belirtilmiş. Ortadaki vokaller de belirtilmese işlerin iyice karışacağını, fakat sondaki vokallerin yazılmasının o kadar da büyük bir karışıklığa yol açmayacağını tahmin ediyorum (muhtemelen kaf ve kef gibi küçük farkları ele veren harfler sayesinde).

    (Muharrem Ergin, Osmanlıca Dersleri)

    Bunun üzerine sondaki ‘i’yi belirtmemeye karar verdim. Aslında yazmam gerekebilirdi. Çünü normalde yazılmayan vokalleri, kelimelerin doğrusunu bildiğimiz için çıkarım yaparak buluyoruz. Doğrusunu bilmediğimiz, okuyan kişinin tahmin edemeyeceği yabancı kelimeleri yazarken vokallerin belirtilmesi gerekebiliyor. Ama kritik de bilindik bir kelime, sondaki kef’ten çıkarım yapılabilir diye düşündüm.

    Kelime sonundaki vokallerle ilgili kitabımda yazılan kurallara bakarken, daha önce kendi kendime sorduğum bir soruyu gördüm. Şimdi bu sorunun cevabını biliyorum 🙂

    (Muharrem Ergin, Osmanlıca Dersleri)
    ↩︎
  2. Kitapta peltek s’nin anlatıldığı, hatta kaf ve kef’in anlatıldığı bir sayfa varmış. Bu sayfada hırıltılı ses, peltek z falan da geçiyor.

    Ben bu sayfayı tabii ki de birkaç kez okumuştum, fakat Yeşim’in anlatımından anladığım gibi anlayamamıştım bu seslerin arasındaki farkı. Çalıştıkça öğrenirim diye devam etmiştim ama sayfayı tekrar tekrar okumuş olsam da tam olarak zihnimde canlanmamıştı. Yeşim anlatırken kaf ve kef seslerini çıkartıp, Türkçe’deki farklı örneklerini gösterince bazı şeyler daha iyi oturdu.

    Eğer Osmanlıca ve Arap alfabesi hakkında daha önce hiçbir şey öğrenmediyseniz, bir edebiyat ders kitabındaki iki üç satırdan anlamak çok zor oluyor.
    ↩︎
  3. Trendyol’daki röpteşambır sayfasının ve Fransızca vikipedi’deki robe de chambre, yani yatak odası elbisesi hakkindaki sayfanın ekran görüntüsü. Robe kelimesi cübbe, kaftan anlamına gelen İngilizce robe kelimesinin aynısı. Chamber kelimesi de yine İngilizce’de mevcut olan, oda, hazne, daire anlamına gelen bir kelime. ↩︎
  4. Azerbaycanca sözlükteki “QADIN” maddesi: ↩︎
  5. Azerbaycanca sözlükteki “YARPAQ” maddesi: ↩︎
  6. Azerbaycanca sözlükteki “QEYRƏT” maddesi: ↩︎
  7. Azerbaycanca sözlükteki “QAVAL” maddesi: ↩︎
  8. Azerbaycanca sözlükteki “KƏLAM” maddesi: ↩︎
  9. Azerbaycanca sözlükteki “KÜÇÜK” maddesi: ↩︎
  10. Azerbaycanca sözlükteki “KÜBAR” maddesi: ↩︎

notnot:
galiba bu post google’da üst sıralarda çıkmaya başladı, çok fazla kişi bu sayfayı kendiliğinden buluyor, bunu istemediğim için başlığı değiştiriyorum!

Published by giiray

Writing for G&C Bards, a project that collects and connects stories and those who tell them.

Leave a comment